SEVGİLİ RADYO GÜNLÜĞÜ

4

“Kimseye Etmem Şikayet”

Odanın duvarları kireçle bembeyaz ve tertemiz boyanmış. Hayli büyük oda kilimlerle renklendirilmiş. Bir köşede, üzerine serilmiş kilimle sedire çevrilmiş bir yatak, yılların izini taşıyan zemini kapatmak için kullanılan daha büyükçe bir kilim ve duvarın beyazlığı içinde tüm renkleri öne çıkan kırmızı ağırlıklı bir el dokuması kilim/namazlık...

Biri yandaki odalara açılan pencereye, diğeri giriş kapısının karşısına yerleştirilmiş iki kitaplık. Babamın dükkanından gelen şezlong, annemin çeyizinden kalan bakır mangal ve odanın en gözde zenginliği; komodin üzerine yerleştirilmiş bir pikap...  O komodinin içinde ise çoğunluğu 45’lik onlarca plak...

*    *    *

Doğup büyüdüğüm evden sıklıkla söz ediyorum. Kozan Kalesi’nin eteklerinde dik bir arazide merdiven gibi aşağıya doğru inen üç ayrı oturma bölümünden oluşur. Orta kat büyük ailenin oturduğu “bizim ev”dir. Aşağıda iki oda bir mutfaktan oluşan bir kat vardır. Burası zaman zaman yakın ve güvenilir kişilere kiraya verilir ya da evin evlenen çocukları daha büyük bir eve çıkıncaya kadar orada otururdu.

En üstte ve arkada ise yan yana dizilmiş üç odadan oluşan başka bir ev vardı. Orası evin genç nüfusunun kaldığı bir yerdi. Ve o dönem için lüks sayılabilecek ayrıcalıktı böyle ayrı bir mekana sahip olmak. Önce Dehri Abim, sonra Mehmet Abim sonra da ben orada kaldık. Lise yıllarımda benim evim oldu orası... 

Şimdi aradan onlarca yıl geçtikten sonra o odadan, her biri başka dünyaların kapısını açan anılar, dış kılıfları yılların etkisiyle yıpranmış plaklar ve duvarlara sinmiş bir şarkı kaldı:

“Kimseye Etmem Şikayet...”

*    *    *

Birazcık da olsa yaş almış herkes için bu şarkının bir izi vardır. Benim için bu şarkı; rakıyı fazla kaçırdığımız masalarda karımın billur sesidir... 

Ailemizin en yakışıklısı, en sıcağı, (benim hatırladığım) en erken gideni Fırat Abinin ardından abim Dehri’nin göz yaşıdır... 

Kuzenim Osman’ın güzel karısı Semra’nın muhteşem yorumudur... 

Banazlı İsmail’in tutkulu bir aşkla sevdiği pavyon şarkıcısı Şükran Alev’den istekte bulunduğu ve şarkının ezgisiyle aşkını; “ben sana meftunum gülüm” diyerek anlatmasıdır...

Bu şarkı asude zamanlara uzanan bir köprüdür benim için... 


*    *    *

Banazlı İsmail ve Şakrak Nimet deniz kıyısında küçük bir meyhanede, küçük bir masada gündüz rakısı içerken sohbet ederler.

-  Kimin evinden kime git diyorlar a Nimet hanım. Esasında o kat benim mülküm... 

-  Lakin Alev’e alınmamış mıydı? O zaman Nihat Bey demişti ki...

-  Bırak Nihat Bey’i yahu... Benim Alev’e bıraktığım dairenin intifaıdır yani kullanılması. O da şarta bağlı. Riayet etmedi mi bakmam gözünün yaşına... 

-  Siz yok musunuz siz.... Tevekkeli Banazlı İsmail ile uğraşılmaz dememişler. Yani şimdi ben...

-  Otur, otur yerinde, otur... Ahir ömrümde gönlümü Alev’e kaptırdığım doğru. Ama aklımı kaptırmadım. Böyle giderse başına çok iş açar. Onun için ne yap ikimizi buluştur. Vaziyeti anlatayım. 

Masayı daha geniş bir ölçekte görürüz. Elinde tanburu ile Tanburi Celal Bey masaya yaklaşır, elini kalbinin üzerine koyarak masayı selamlar ve:

-  Beyefendi arz-ı hürmet ederim. Bendeniz Tanburi Celal. Muhabbetinizi musikiyle takviye etmeme ruhsat istesem efendim...

-  Aman efendim, şeref bahşedersiniz... Laf aramızda bundan âlâ masa bulamazdın arkadaş. 

Banazlı İsmail döner ve garsonlara seslenir: 

-  Oğlum, üstadımıza bakın...

Tanburi Celal, sazının akurdunu yaparken garsonlar önüne servis açarlar. 

Gülümseyen yüzüyle bir dönemin ünlü pavyon şarkıcısı Şakrak Nimet’i görürüz. 

-  Aaaaa, içim şenleniverdi ayol. Evvela şöyle bir geziniverin. Artık rast mı olur mahur mu olur. Ne olursa... 

Tanburun sesinin önce masayı sonra balıkçı teknelerini ardından tüm şehri kapladığı, müsaade istemenin ve davetin böylesine içten, zarif yapıldığı zamanlardır...


*    *    *

Yukarıdaki sahne, 1984 yılında TRT’de yayınlanan 12 bölümlük Kartallar Yüksek Uçar dizisinden alındı. Banazlı İsmail’i Sadri Alışık, Şakrak Nimet’i Yurdanur Gerçeker, Hanımağa’yı Selda Alkor’un oynadığı dizinin senaryosu Atilla İlhan’ın bir romanından uyarlandı. Türk tiyatro ve sinemasının adeta bir resmi geçit töreni yaptığı dizide; Can Gürzap, Serap Aksoy, Selçuk Özer, Hüseyin Peyda, Bülent Bilgiç, Özlem Onursal, Meral Gökçe, Alev Altın arz-ı endam eder...

Ama dizi çoğu insan için bir sahnesi ve o sahnede söylenen bir şarkıyla hatırlanır: “Kimseye Etmem Şikayet”...

*    *    *

Dinleyenlerin ruhuna işleyen bu ölümsüz eserin sözleri İhsan Raif Hanım’a ait.

İhsan Raif Hanım 1877 yılında Osmanlı eliti sayılabilecek varlıklı ve köklü bir ailenin çocuğu olarak babasının valilik görevi nedeniyle bulunduğu Beyrut’ta doğdu. 

Mithat Paşa’nın yetiştirdiği, Sultan II. Abdülhamit’in kendisinden pek hoşlanmadığı ve çekindiği için sık sık taşrada görevlendirdiği baba Raif Paşa çocuklarının eğitimine çok önem verdi. Onlara özel hocalardan müzik, edebiyat ve Fransızca dersleri aldırdı. Küçük yaştan itibaren edebiyata ilgi duyan İhsan Raif, dönemin şairlerinden Rıza Tevfik’in etkisiyle hece ölçüsüyle halk şiiri tarzında şiirler yazmaya başladı. Şiirde hece ölçüsünü kullanan ilk kadın şairlerimizden olan İhsan Raif Hanım’ın sade ve incelikli bir dili vardı.

İlk çocukluk yıllarını Adana’da geçirdi. Çok iyi derecede Fransızca biliyordu. Fransız edebiyatına da ilgi duyuyordu. Şiirleri aşk doluydu. Hissiyatını ifade edebilen, maneviyatı yüksek bir kızdı.

1889’da baba Köse Mehmet Raif Paşa, Nafia ve Ziraat Nazırı olunca aile İstanbul’a taşındı ve bugün Nişantaşı Rumeli Caddesi’nde hala duran ve bir dönem Şişli Kaymakamlık Binası olarak da kullanılan Taş Konak’a yerleşti.

İhsan Raif’in; “O günler başka bir semâ altında, tomurcuk güllerin açtığı, uçarı gönüllerin coştuğu hayal ülkesiydi” diye hüzünle andığı konak yine onun sözleriyle “şiirin, musikinin, sanatın beslendiği bir edebiyat mekânı” idi. 

İşte bu Taş Konak’ta bir gün henüz 13 yaşında olan İhsan Raif ile ablası Belkıs, odalarında oynarken odanın kapısı birdenbire açıldı ve kızların o güne kadar hiç görmedikleri ve tanımadıkları bir adam içeri girdi. 

Niyetinin hiç de iyi olmadığı belli olan bu adam, İhsan Raif Hanım'ı kaçırmaya çalıştı. Fakat başarılı olamadı. Çocukların çığlığı eşliğinde oradan uzaklaştı ve gözden kayboldu. 

Bu kişi başka bir kadınla birlikte yaşayan ve bu birliktelikten bir de çocuğu olan Reji Memuru Mehmet Ali'ydi. Çocuğu yaşındaki İhsan Raif’e göz koyan Mehmet Ali, konaktaki hizmetkarları kandırarak girebilmişti Taş Konak'a. Bu nedenledir ki İhsan Raif anılarında bu olayı “Arap Bacıların komplosu” olarak anar.

Yaşanan bu olay İhsan Raif Hanım'ın hayatında büyük değişikliklere ve ızdıraplara yol açtı. Babası Raif Paşa yaşanan bu hadiseden ve etrafta çıkan dedikodulardan sonra kızı İhsan Raif Hanım'ın Mehmet Ali ile evlenmesine karar verdi. Üstelik henüz 13 yaşındayken...

“Babamın terazisinin şaştığını hiç görmedim ben. Onu Hazret-i Ömer adaletinin timsali bilirdim. Benim istikbalimi tartarken adil olmadı o terazi. Mehmet Ali’yle nikâhlanmaktan başka çıkar yolum kalmadı. Günlerce gözyaşı döktüm, haftalarca yalvardım. Babacığım, masumum, bana kıyma, derslerimi tamamlayayım, yaşım küçük, beni yakma, dizlerine kapandım. ‘Beni sevdiğim biriyle evlendir, telli duvaklı gelin et...’ dedim. Dinlemedi” diyordu İhsan Raif Hanım. 

Mehmet Raif Paşa, kızı İhsan Raif’in ve bütün aile fertlerinin itirazlarına, ağlamalarına, yalvarmalarına aldırmadı. Çünkü bu olay ona göre artık bir namus meselesiydi. 13 yaşındaki kızını hiç acımadan Mehmet Ali Bey ile evlendirdi ve onları İzmir’e yolladı; yani sürgün etti.

İhsan Raif 13’ünde gelin, bir yıl sonra da anne oldu. İşte herkesin yüreğinin en derinlerine dokunan o sözleri bu ruh hali içinde yazdı.

Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime

Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.

Beklenmeyen ve istenmeyen bu evlilik sonrası, İzmir’den İstanbul’a dönüş yolunun kapalı olduğunu bilen İhsan Raif Hanım, zorla evlendirildiği adamı hiç sevmemesine rağmen evliliği için elinden geleni yaptı. Bütün çabalarına rağmen hiçbir şey değişmiyordu; Mehmet Ali içkiye ve gece hayatına düşkün, hayırsız ve sevgisiz bir adamdı. 

İhsan Raif Hanım o günleri şöyle anlatır: “İzdivacın asude cennetini harlı cehennem gayyasına çeviriyordu. Genç kalbimin heveslerini her zaman kırar, aşk beklentimi hüsrana boğar, sonra kendini sokağa atar, mutluluğu yuvasında aramaz, işkence ederdi…”

Ancak on dört yıl sonra çapkınlıklarıyla kendisini hayattan bezdiren hayırsız kocadan boşanmasına izin çıkınca İhsan Raif Hanım, 27 yaşında ve üç çocuk annesi bir genç kadın olarak İzmir’den İstanbul’a döndü. 

Bir süre sonra sadece bir gün sürecek ikinci evliliğini yaptı: Zorla elini öptürmek isteyen ikinci eşini derhal boşadı!

1914 yılında entelektüel, yazar-çizer Şahabettin Süleyman ile üçüncü evliliğini yaptı. Fecr-i Âticilerden “Sanat şahsi ve muhteremdir” sözünün sahibi Şahabettin Süleyman, İhsan Raif Hanım’ın hayatının aşkı oldu. 

Artık dönemin tanınmış kadın şairlerinden olan İhsan Raif ile Şahabettin Süleyman çiftinin yuvası, Yahya Kemal’den Ahmet Haşim’e o devrin edebiyatçılarının toplandığı yerlerden biriydi. Ahmet Haşim’in “Benim anladığım hece vezni ile milli şiiri iki kişi yazmıştır: Rıza Tevfik ve İhsan Raif Hanım” sözüyle hakkını teslim ettiği öncü şair İhsan Raif Hanım, belki de hayatının en güzel yıllarını yaşadı.

Türk şiirinde önemli bir köşe taşı olan hatta Beş Hececiler’in “abla”sı kabul edilen İhsan Raif Hanım, Balkan Savaşı sırasında Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nde gönüllü hemşirelik yaptı.

Milli Mücadele’nin de ateşli destekçilerindendi. Mitinglerde ateşli nutuklarla, şiirlerle, yazılarla Kurtuluş Savaşı’na destek olan öncü kadınlardan biri oldu.

O, yalnızca şiir yazmakla kalmadı, kimi şiirlerini besteledi de. Zaman zaman da piyanosunun başına geçip bestelediği şarkıları seslendirdi. Güfte ve bestesi kendisine ait on dokuz esere imza attı.  

Ayrıca başkalarının bestelediği şiirleri de vardır. “Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime” şiirini ise Kemani Sarkis Efendi besteledi.

Ne yazık ki güzel yılları uzun sürmedi ve 1921’de kocası Şahabettin Süleyman, tatil için gittikleri bir Avrupa seyahatinde İspanyol Gribi’ne yakalanarak hayatını kaybetti. Eşinin, ilk ve tek aşkının ölümü İhsan Raif Hanım’ı büyük bir boşluğa sürükledi. 

Buna rağmen yas döneminde hep yanında olan Strasburglu şair Bell ile dördüncü evliliğini yaptı. Bu son evliliği, kocası İhsan Raif Hanım’a aşkından dinini değiştirerek Hüsrev adını alsa da kimse tarafından hoş karşılanmadı.

Bu aşk ilişkisi İhsan Raif Hanım’ın, döneminde oldukça başarılı bulunan ve bestelenen şiirleriyle değil hakkında çıkan dedikodularla anılmasına neden oldu.

Bu yüzden son eşiyle İstanbul’dan uzaklaşıp İsviçre’de yaşadı. Fransa, Belçika gibi Avrupa ülkelerini gezdi, gördü, yazdı. Son yolculuğu ise tedavi için gittiği Paris oldu. Orada geçirdiği bir apandisit ameliyatı sırasında hayata gözlerini yumdu. Öldüğünde 49 yaşında idi...


*    *    *

Yediden yetmişe bir toplumun her kesiminde derin bir iz bırakmış bu şarkının bestekarı Kemani Sarkis Efendi’dir. 

1885 yılında Beşiktaş’ta doğan, müziğe olan sevgisini babası Üsküdarlı Kemençeci Onnik’ten alan Sarkis Efendi (Suciyan), evde başlayan müzik eğitimini dönemin ünlü müzik hocalarından olan Kemani Aliksan Ağa’yla sürdürdü. 

Kemani Sarkis Efendi, 1910’lu yıllara gelindiğinde, İstanbul genelinde nam salmış, aranan bir sanatçıydı. Birçok eseri anonim olarak kaydedilen, bazıları ise başkaca bestekârlara mal edilen Kemani Sarkis Efendi’nin 100’ün üzerinde bestesi günümüze ulaşmıştır.

“Emelimle sevdim seni, hayatım sana kurban”, “Seni sevmek kabahat mi güzelim?”, “Darıldın mı gülüm bana?” gibi sıklıkla icra edilen çok sayıda ölümsüz şarkı ile anılan kemani Sarkis Efendi’nin en ünlü eseri şüphesiz ki 1915’te nihavent makamında bestelediği “Kimseye Etmem Şikayet”tir.

Kemani Sarkis Suciyan, 1921 yılında doğduğu şehri terk ederek ailesiyle birlikte (tarihin garip bir cilvesi olarak o dönemde İhsan Raif Hanım’ın da orada olduğu) Fransa’ya göç etti. 1943 yılında hayata gözlerini yumana dek Paris’te yaşamını sürdürdü. 


*    *    *

Nihaventlerin en dokunaklısı bu muhteşem şarkı Türk müziğinin en çok yorumlanan eserlerinden biri oldu. Herkes bu yorumlar arasından kendi “Kimseye Etmem Şikayet”ini öne çıkardı. Ama onlarca, onlarca yorum arasında biri her zaman bir adım önde durdu: Müzeyyen Senar yorumu...

Bu araştırmayı yaparken, “en güzel Müzeyyen Senar okur, ondan başkası da okumamalıdır” gibi yazılanlara rastladım. 

Ben öyle düşünmüyorum. Tabi ki Müzeyyen Hanım’ın yorumu çok güzel ama Sabite Tur Gülerman yorumu da bir başka dokunur insana... Melihat Gülses’te öyle... Bülent Ersoy, Ahmet Özhan, Gönül Yazar ona keza...

Yaşı genç Türk Müziği sanatçılarının yorumları da ustaların yorumlarından geride kalmaz... Bir de farklı müzik türlerinde uzman sanatçıların yorumları vardır ki, heyecan verir... 

O yüzden yine çoklu bir liste hazırladım size. 23 ayrı sanatçıdan 23 ayrı “Kimseye Etmem Şikayet” yorumu... Tabi ki bu liste içinde bir sıralama yapabilir, azaltabilirdim... Ama kıyamadım... Bu ölümsüz şarkının farklı yorumlarını sizin de dinlemenizi istedim... 

Bir not; benim de çok sevdiğim Kartallar Yüksek Uçar’da Şakrak Nimet’in (Yurdanur Gerçeker)  Banazlı İsmail (Sadri Alışık) ile birlikte söylediği yorumu buraya almıyorum. Çünkü şarkı koca bir bölümün içinde. Kurgulayıp o bölümü ayırabilirdim ama telif sıkıntısı nedeniyle yapmak istemedim. Bilgilerini vereyim, dileyen oradan izlesin, dinlesin: 

Kartallar Yüksek Uçar 7. Bölüm – 36’.45”


*    *    *

SÖZLÜK:

Mücrim: (ﻣﺠﺮﻡ) i. (Ar. icrām “cürüm işlemek”ten mucrim) Suç işlemiş olan, suçlu, kabahatli kimse.

Perde-i zulmet: Aydınlığı bitiren, karanlık perdesi. Orada zahiri ışık son bulur.

İkbâl: [l ince] (ﺍﻗﺒﺎﻝ) i. (Ar. ḳabūl'den iḳbāl) 1. Tâlih ve baht açıklığı, mutluluk, saâdet.

Asude: asude / asûde / âsude / âsûde / آسوده / اٰسُودَه Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih.

İntifaı: İntifa hakkı, bir eşya üzerinde malikinin sahip olduğu kullanma, semerelerinden yararlanma yetkilerini bir başkasına tahsis etmesi ile kurulan hak tipidir.

Nihavent makamı: (İslam Ansiklopedisi’nden, müellifi İsmail Hakkı Özkan) Eski devirlerde Türk mûsikisi makamlarına ırak, hicaz, nişâbur (nişâpur), tebriz gibi şehir veya bölge ismi verme âdeti çerçevesinde, İran’da bir şehir olan Nihâvend de bir makam ismi olarak anılagelmiştir. 

Bugün kullanılmakta olan nihâvend makamının eski ismi “nihâvend-i rûmî”dir. Bu isim, nihâvend makamını “nihâvend-i kebîr” adlı diğer bir makamdan ayırmak için kullanılmış, fakat sonraları terkedilerek sadece nihâvend ismi kalmıştır. 

Nihâvend makamı bûselik makamı dizisinin rast perdesine göçürülmesiyle elde edilmiş, buna göre dizisi, rast perdesindeki bûselik beşlisine nevâ perdesinde kürdî ve hicaz dörtlülerinin eklenmesiyle oluşmuştur. Güçlüsü beşli ile dörtlünün ek yerindeki nevâ perdesi olup bu perdede çoğunlukla kürdî, bazan hicaz çeşnileriyle yarım karar yapılır. Makamın genel seyir karakteri “inici-çıkıcı” ise de özellikle son yüzyılda çok kullanılan bu makam çıkıcı veya inici olarak da karşımıza çıkmaktadır.



Vol.01 - Müzeyyen Senar - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=HDIBU25z6X4




Vol.02 - Sabite Tur Gülerman - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=kteEuBIBNFo




Vol.03 - Zeki Müren - Kimseye Etmem Şikayet 

(Kayıtta Zeki Müren yazsa da biraz şüpheye düştüğümü belirtmem gerekir)

https://www.youtube.com/watch?v=2JHusl4syb8




Vol.04 - Melihat Gülses - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=UPbctEtYQhg




Vol.05 - Behiye Aksoy - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=oplb16tdzjo




Vol.06 - Bülent Ersoy - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=k17Ru76p0DM



Vol.07 - Ahmet Özhan - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=VTkXrB8FuDw




Vol.08 - Necmettin YILDIRIM - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=PZ9TKeAIhq8




Vol.09 - Gönül Yazar - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=Hvj7dChV3kQ




Vol.10 - Muazzez ERSOY - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=F03L4ISSOsY




Vol.11 - Dilek Türkan - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=Szzdlpl3tPs




Vol.12 - Mine Geçili - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=sWxh3kU727w




Vol.13 – Umut Akyürek - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=W_NtINfwhl8




Vol.14 - Hüner Coskuner - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=e63umuTd-PE




Vol.15 – Şevval Sam - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=69HhJWfEUcI




Vol.16 – Nev - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=sbnsZvBy2nE




Vol.17 – Deniz Tekin - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=ZEcezrS1xj4




Vol.18 - Rubato & Halil Sezai - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=ruFVm7LL38U




Vol.19 - Fatih Erkoç - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=YbXsGHo7L80




Vol.20 – Funda Arar - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=HwAj_kUsGCw




Vol.21 - Resul Dindar - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=nJPEOqSiefg




Vol.22 - Tolga Çandar - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=ZSLhxpKAEg4



Vol.23 - Sertap Erener - Kimseye Etmem Şikayet

https://www.youtube.com/watch?v=YFxkQoNxGMo




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar