SEVGİLİ RADYO GÜNLÜĞÜ

3

"Caruso"

Sanırım 1980’lerin sonuydu, Behlül Dal’ın genel yönetmenliğinde  Atatürk’ün Samsun’dan başlayıp Ankara’ya uzanan yolculuğunun anlatıldığı 5-6 bölümlük bir belgeselde çalışmaya başlamıştım. 

Çalışmaya başladım dediğime bakmayın, o dönem çok yakın bir arkadaşım belgeselin yapımcısı olduğu için bana da kelimenin tam anlamıyla bir iş “ayarladı”... Onun öncesinde gazetede çalıştığım için havalı bir fotoğraf makinasına sahiptim ve belgeselin set fotoğraflarını çekiyordum.

Ama bu işi hep kendi kişisel tarihimde bir dönüm noktası olarak görürüm; bu iş sayesinde Yeşilçam’ı, bu iş sayesinde belgeseli, bu iş döneminde kutlanan bir doğum günümde gelen hediye ile Lucio Dalla’nın Caruso’sunu tanıdım... Sonra da beni onlarla tanıştıran arkadaşım çıksa da, tanıştırdıkları hiç çıkmadı hayatımdan... 

Kasetin kapağında beyaz bir zemin üzerinde elinde bir baston ile duran Lucio Dalla’nın gölgesi Enrico Caruso olarak yansıyordu. 1986’da çıkmış bu orjinal kaset çok kıymetli bir hediyeydi ve benim için hala önemini korumaktadır. Bu yazıyı yazacağım zaman, depoladığım kolilerin içinde bulup hastalıklı bir şekilde tekrar sevip okşadım...

Eminim sizler de hissetmişsinizdir kimi anlarda bu söyleyeceklerimi: Bir an olur, bir şarkı dinlersiniz, hiç bilmediğiniz bir dilde... Ama o şarkıyla o hiç bilmediğiniz dili çözersiniz bir anda. “Merhaba” ya da “seni seviyorum” bile diyemediğiniz dilde anlatılan o hisler, içinizin en derin noktalarına nüfuz eder... 

O şarkıyla bilirsiniz “aşk”ın gücünü, “ayrılık”ın acısını, “hüzün”ün sızısını... O şarkının dili, sizin hikayenizi anlatır sanki... bildiğiniz, yaşadığınız, hissettiğiniz hikayenizi...  İşte Caruso öyle bir şarkıdır... 

*   *   *

Önceleri soul, ardından rock tarzı müzik yapan İtalyan müzik insanı Lucio Dalla tarafından 1986 yılında bestelenen Caruso, gelmiş geçmiş bütün zamanların en iyi tenorlarından biri kabul edilen Enrico Caruso için yapılmış bir şarkıdır. 

Lucio Dalla, Caruso’nun öldüğü odada, onu düşünerek, onu hissederek bir anlamda O’nunla vedalaşmıştır.

O yüzden şarkının hikayesine önce Enrico Caruso’nun hikayesiyle başlamak gerekir... 


*   *   *

Enrico Caruso, 25 Şubat 1873 tarihinde Napoli’de yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İkinci karısı Doroty, O’nun ölümünden sonra yayınladığı anılarda Caruso’dan alıntı yaparak: “Annemin, yirmi bir çocuğu vardı. Yirmi erkek ve bir kız - çok fazla. Ben on dokuzuncu çocuğum” diye yazması yanlış bir bilginin yayılmasına neden oldu. Aslında Caruso yedi çocuğun üçüncüsü ve bebeklik döneminde hayatta kalan üç çocuktan biriydi.

Caruso'nun babası Marcellino, bir tamirci ve döküm işçisiydi. Çocukluk yılları yoksullukla geçen Caruso iyi bir öğrenci olmasına karşın, çalışmak zorunda kalması nedeniyle öğrenimini yarıda bırakarak bir dökümhanede çalışmaya başladı. 

Baba Marcellino oğlunun da aynı işi benimsemesi gerektiğini düşündü ve 11 yaşında çocuğu, halka açık su çeşmeleri inşa eden bir makine mühendisine çırak olarak verdi. Sonraki yıllarda Caruso, Napoli'yi her ziyaret ettiğinde, kurulumuna yardım ettiği bu çeşmeyi göstermeyi çok severdi.

Caruso, daha sonra Napoli'deki Meuricoffre fabrikasında babasıyla birlikte çalıştı.

Bir çift ayakkabı için şarkı...

Annesinin ısrarı üzerine bir süre okula gitti ve yerel bir rahibin vesayeti altında temel bir eğitim aldı. Senaryo yazma ve teknik ressamlık okudu. Bu dönemde kilise korosunda şarkı söyledi. Özellikle annesi, müzik kariyeri üzerine düşünmesi için onu cesaretlendirdi.

Annesinin 1888’de ölmesinden sonra kilise koro provalarını ihmal etmeye başladı. Ailesine parasal destek sağlaması gerekiyordu ve Napoli'de bir sokak şarkıcısı olarak iş buldu. Kafelerde, lokantalarda ve özel gecelerde performans sergiledi. 18 yaşında, bir çift ayakkabı almak için bir İtalyan tatil köyünde şarkı söyledi. 

Ücretli bir şovmen olarak ilerlemesi, 45 günlük zorunlu askerlik hizmetiyle kesintiye uğradı. 1894'te ordudan terhis olduktan sonra mahalli bir yüzme havuzunun kenarında şarkı söylerken O’nu dinleyen bariton Eduardo Missiano sayesinde ses derslerine geri döndü.

“Rüzgarın bacadan gelen sesi...”

Sokak şarkıcılığını kilise korosuna tercih etse de kilisede aldığı eğitim O’nun pürüzsüz sesi ve keskin hafızasını ortaya koymasını sağlamıştı. Bu yüzden Missiano’nun Caruso’yu kendi ses eğitmeni Guglielmo Vergine ile tanıştırması önemli bir gelişme oldu.

Guglielmo Vergine tenor Caruso’nun sesini ilk duyduğunda ‘‘rüzgârın bacadan gelen’’ sesine benzetti. Caruso’nun Napoliten Cafe tarzından, gösterişli jestlerinden, ham ve kontrolsüz seslendirmesinden hoşlanmamış olsa da Caruso’yu öğrencisi olarak kabul etti. 

Ne yazık ki bu eğitimi de yarım kaldı. Bu nedenle partisyonları zorlukla okuyabiliyor, ancak müzik kulağı sayesinde eserleri seslendirebiliyordu. Sahne tecrübelerinden sonra Caruso istikrarlı bir gelişim göstererek orkestra şefi ve şan eğitmeni Vincenzo Lambordo’nun verdiği kısa ve öz eğitimden sonra nota okumayı öğrendi, sesindeki hamlığı attı ve sesindeki doğal güzelliği ortaya çıkardı.

15 Mart 1895'te Caruso 22 yaşında, Napoli'deki Teatro Nuovo'da profesyonel sahneye ilk kez adım attı. Amatör besteci Mario Morelli'nin unutulmuş operası L'Amico Francesco’da başrolde sahneye çıktı. Bu başrol için çok düşük bir ücret aldı ve daha da kötüsü seyircilerden bir kısmı sahne performansını yuhaladı. Bu olay Caruso’nun gururunu incitti ve bir daha doğduğu şehirde sahneye hiç çıkmadı. Bir daha Napoli’ye sadece spagetti yemek için geri döneceğini söyledi.

19. yüzyılın son birkaç yılında, Caruso İtalya'daki bir dizi tiyatroda sahne aldı. Bütün dünyayı saran ününe ise 1897’de Monte Carlo Operası’ndaki temsilde, Francesco Cilea'ın L'Arlesiana’da üstlendiği  Federico rolü ile kavuştu. 1899-1900'de Saint Petersburg'daki Mariinsky Tiyatrosu'nda ve Moskova'daki Bolşoy Tiyatrosu'nda çar ve Rus aristokrasisinin önüne çıktı.


“Acı çekmeyen insan şarkı da söyleyemez...”

Caruso Şubat 1901'de, ünlü orkestra şefi Arturo Toscanini'nin Giuseppe Verdi'yi anmak için La Scala'da düzenlediği büyük bir konserde İtalya’nın en önemli tenorlarıyla birlikte sahne aldı: Francesco Tamagno ve Giuseppe Borgatti...

Bu konser sonrasında ünlü orkestra şefi Arturo Toscanini, Caruso için "bu genç Napolili böylesine şarkı söylemeye devam ederse, yakında bütün dünya ondan bahsetmeye başlayacak" dedi. 

Enrico Caruso, kendisini dinleyenleri anında etkisi altına alan büyük ününü "olağanüstü" olarak nitelendirilen sesine, çok farklı rolleri başarıyla yorumlayabilmesine ve doğal oyun tarzına borçlu idi. La traviata, Rigoletto, Aida, Faust operaları ile repertuvarını geliştirmiş, mükemmel sesi ve tarzıyla tüm zamanların en iyi tenoru olmuştu.

Daha sonraki yıllarda büyük bir şarkıcının ne gibi özelliklere sahip olması gerektiğini şöyle açıkladı Caruso: ‘’Geniş bir göğüs, büyük bir ağız, yüzde doksan hafıza, yüzde on zekâ, çok çalışma gücü ve biraz duygu’’... sonra ekledi: "ben hayatta çok çektim… Acı çekmeyen insan şarkı da söyleyemez..."

Otel odasında kayıt...

11 Nisan 1902'de Gramophone Company ile 100 pound karşılığında ilk akustik kayıtları yapmak için anlaşma yaptı. Milano’da bir otel odasında hazırlanan on disk, hızla en çok satanlar haline geldi. Bu kayıtlar 29 yaşındaki Caruso'nun şöhretinin İngilizce konuşulan dünyaya yayılmasına yardımcı oldu. 

Londra Kraliyet Opera Binası Covent Garden'ın yönetimi onunla Verdi'nin Aida'sından Mozart'ın Don Giovanni'sine kadar sekiz farklı operada bir sezon için sözleşme imzaladı. Covent Garden'daki ilk başarılı çıkışı 14 Mayıs 1902'de Verdi'nin Rigoletto'sunda Mantua Dükü rolü ile gerçekleşti.


Amerika, Amerika...

23 Kasım 1903'te Enrico Caruso, New York City'deki Metropolitan Operası’nda Rigoletto'nun yeni bir prodüksiyonu ile sahneye çıktı. 

Birkaç ay sonra, Victor Talking Machine Company ile ömür boyu sürecek ilişkisine başladı. Bu firma ile kazançlı bir finansal anlaşma imzalayarak 1 Şubat 1904'te ilk Amerikan kayıtlarını yaptı.

1904-1920 yılları arasında Victor Talking Machine Company (daha sonra RCA Victor) için Amerika'da 260'tan fazla kayıt yaptı. O ve mirasçıları bu kayıtların perakende satışlarından milyonlarca dolarlık telif hakkı kazandı. 

Artık çok para kazanıyordu ve 1904 yılında Floransa yakınlarındaki görkemli bir kır evi olan Villa Bellosguardo'yu satın aldı. Villa, opera sahnesinin baskılarından ve seyahat sıkıntısından uzaklaştığı bir sığınak haline geldi. Caruso'nun New York City'deki tercih ettiği adres ise Manhattan'daki Knickerbocker Hotel'deki bir süitti.

Milano'daki La Scala, Londra'daki Kraliyet Opera Binası, Saint Petersburg'daki Mariinsky Tiyatrosu ve Buenos Aires'teki Teatro Colón gibi mekanlarda şarkı söylerken, en çok New York'taki Metropolitan Opera'da sahneye çıktı. Arka arkaya 18 sezonun önde gelen tenoru oldu.

Amerika’da çok geniş bir izleyici kitlesinin hayranlığını kazanan Caruso, düzenli New York gösterilerine ek olarak çok sayıda şehirde resitaller ve opera performansları verdi ve Kanada'da şarkı söyledi.

San Fransisco Depremi...

Nisan 1906'da San Francisco'yu ziyaret etti. Tivoli Opera House’da sergilenen Carmen Operası'nda Don José olarak sahneye çıktı. Ertesi gün yani 18 Nisan’da Palace Hotel'deki süitinde güçlü bir sarsıntıyla uyandı. Kendini bir dizi yangına yol açan ve şehrin çoğunu yok eden San Francisco depreminin ortasında buldu.

Deprem sonrası yaşadığı travmayla sokaklarda elinde Başkan Theodore Roosevelt'in imzalı bir fotoğrafı bağıra bağıra aryalar söyleyerek dolaştığı, yürüyerek gittiği St. Francis Oteli'nde aşçı Charlie Olson’a pastırmalı yumurta yaptırdığı, bütün tabağı silip süpürdüğü ve sonrasında da şehirden kaçmak için tekne ve tren kullandığı iddia edilir. Kaçarken San Francisco'ya asla dönmeyeceğine yemin ettiği de eklenir... Gerçekten de Caruso sözünü tuttu ve bir daha San Fransisco’ya hiç gitmedi.


“Kadınları seven İtalyan...”

Kasım 1906'da New York Central Park Hayvanat Bahçesi'nde işlendiği iddia edilen uygunsuz bir eylemle suçlandı. Polis O’nu evli bir kadının kalçasını çimdiklemekle suçladı. Caruso, eylemi bir maymunun yaptığını iddia etti. Suçlu bulundu ve 10 dolar para cezasına çarptırıldı. Sonrasında tuzağa düşürüldüğüne dair kanıtlar ortaya çıksa da gazetelerde geniş yer bulan bu olay nedeniyle Caruso öfkelerin hedefi haline geldi.

Caruso, kadınlara düşkün biri olarak biliniyordu ve bu sebeple özel yaşamıyla da ses getiriyordu. Birçok ünlü performans sanatçısıyla aşk yaşadı ve genelde ilişkileri hep kötü bitti. O’nun en tutkulu aşkı, kendisinden birkaç yaş büyük bir İtalyan soprano olan Ada Giachetti ile yaşadığı oldu. 

Evli olmasına rağmen, Ada 1897'den 1908'e kadar süren ilişkileri sırasında Caruso'ya dört erkek çocuk doğurdu. Bunlardan sadece ikisi hayatta kaldı: Rodolfo Caruso ve şarkıcı / oyuncu Enrico Caruso Jr. 

Ada, Enrico ile birlikte yaşamak için kocası sanayici Gino Botti'yi ve bu evliliğinden olan bir oğlunu terk etmişti. Caruso ile ilişkisi 11 yıl sonra bozuldu ve ayrıldılar. 

Ada Giachetti'nin daha sonra kendisine tazminat davası açma girişimleri mahkemeler tarafından reddedildi.


Savaşın sonuna doğru Caruso, 25 yaşındaki bir sosyete olan Dorothy Park Benjamin ile tanıştı. Doroty zengin bir New Yorklu avukatın kızıydı. Babasının onaylamamasına rağmen çift 20 Ağustos 1918'de evlendi. Gloria Caruso adında bir kızları oldu. Dorothy, Caruso'nun 1928 ve 1945'te yayınlanan iki biyografisini yazdı. 

Tiryaki, takıntılı, heyecanlı...

Hastalıklı denilebilecek bir temizlik takıntısı olan Caruso, günde en az iki kez banyo yapıyor ve iyi yemeklerin ve keyifli bir arkadaşlığın tadını çıkarıyordu. Caruso batıl inançlıydı ve şarkı söylerken her zaman yanında birkaç şans tılsımı taşıyordu.

Yakından tanıyanlar her temsilden önce heyecanla kıvrandığını, titreyen ellerle sekreterine tutunup düşmemeye çalıştığını söylüyor. 

“Enrico Caruso: A Biography” kitabının yazarı Bruno Zirato onun sahneye çıkma zamanı yaklaşırken neler yaptığını şöyle anlatıyor; ‘‘bir sigara içer boğazına ilaç püskürtür, birkaç yudum viski alır, dörtte bir elma yer, içleri sıcak tuzlu suyla dolu iki küçük şişeyi sahnede gerektiğinde gizlice gargara yapabilmek için ceplerine koyarmış. Caruso’nun günde iki paket sigara içmesi de şaşırtıcı yönlerinden olmuş..."

Çok yoğun bir tempoda çalışan Caruso, rahatlamak için kart oyunları oynardı. Karısı Dorothy, kendisini tanıdığında kocasının en sevdiği hobinin not defterleri derlemek olduğunu söyledi. Nadir posta pulları, madeni paralar, saatler ve antika enfiye kutularından oluşan değerli koleksiyonlar da topladı. 

Caruso aynı zamanda güçlü ve sert bir Mısır sigarası içicisiydi. Ve bunun zararını ilerleyen yıllarda görecekti. 

Ünlü tenorun en büyük zevklerinden bir tanesi de karikatür yapmaktı. Caruso bulduğu bütün boşluklarda arkadaşları, diğer şarkıcılar ve müzisyenlerin karikatürlerini çizdi. "New York World" dergisi sahibi Joseph Pulitzer her hafta bir karikatür çizmesine karşılık yılda bir milyon dolar vereceğini bildirse de Caruso bu teklifi reddetti. Karikatürlerini arkadaşı Marziale Sisca’nın New York’ta yayınladığı La Follia adlı İtalyan dergisine verdi. Hem de "arkadaştan para almam" diyerek...

Son günleri...

16 Eylül 1920'de Caruso, New Jersey Camden'deki Victor's Trinity Kilisesi stüdyosunda üç günlük kayıt oturumlarını tamamladı. Ünlü tenor, Rossini'nin Petite messe solennelle'inden "Domine Deus" ve "Crucifixus" şarkılarını söyledi. Bu kayıtlar onun son kayıtları olacaktı.

Dorothy Caruso, kocasının sağlığının uzun bir Kuzey Amerika konser turundan döndükten sonra 1920'nin sonlarında belirgin bir düşüşe geçtiğini belirtir. 

Oğlu Enrico Caruso Jr. babası için yazdığı biyografide, ölümcül hastalığının olası tetikleyicisi olarak Caruso'nun yaşadığı bir sahne yaralanmasına işaret eder. 3 Aralık 1920’de Samson ve Delilah gösterisi sırasında  düşen bir dekor sütun, sırtına, sol böbreğine çarpar. Bu kazadan bir gün sonra ürperme, öksürük ve “yüzünde donuk bir ağrı” başlar. Şiddetli bir bronşit atağı gibi görünür. 

Caruso'nun doktoru Philip Horowitz, çıldırtan yüz ağrısı diye de anılan interkostal nevralji teşhisi koyar. Yaşadığı ağrıların sesini ve hareketlerini engellemesine rağmen sahneye çıkabileceğini söyler.

Ancak Caruso’nun durumu hiç de iyiye gitmez: Palyaçolar temsilinden sonra bayılır. Doktorlar önce sinir krizi teşhisi koyar. Ancak birkaç gün sonra New York’ta Brooklyn Akademisi için düzenlenen bir gösteride, Donizetti’nin “L’Elisir d’Amore” (Aşk İksiri) isimli operasını söylemek için sahneye çıktığında ağzından kan boşanır. 

24 Aralık 1920'de yani Noel gecesi Jacques Fromental Halévy’in “La Juive” (Yahudi Kadın) operasında Eléazar rolünü oynarken yaşadığı acı o kadar dayanılmaz olur ki çığlıklar atar. Acılarını dindirebilmek için morfin ve kodein verilen Caruso’ya yeni bir teşhis konulur: göğüs zarı iltihabı...

Caruso'nun sağlığı yeni yılda daha da kötüleşir, komaya girer. Enfeksiyon nedeniyle şiddetli ağrı atakları yaşar ve göğsünden ve akciğerlerinden sıvıyı boşaltmak için yedi cerrahi prosedür uygulanır. 

Yavaş yavaş iyileşmeye başlar ve Mayıs 1921'de kaburga kemiğinin bir kısmının çıkarıldığı operasyondan sonra doğup büyüdüğü Napoli'ye döner. Dorothy Caruso'ya göre Napoli O’na iyi gelmiştir. Ancak yerel bir doktorun muayenesinden sonra durumu dramatik bir şekilde kötüleşir. 

Caruso, 2 Ağustos 1921'de doğduğu kentte bir otel odasında öldü. Öldüğünde 48 yaşındaydı. 

İtalya Kralı Victor Emmanuel III, Kraliyet Bazilikası San Francesco di Paola Kilisesi’ni açtı. Cenazesine binlerce kişi katıldı. Mumyalanmış bedeni, yas tutanların görebilmesi için Napoli'deki Del Pianto Mezarlığı'nda bir cam lahit içinde korundu.


*   *   *


Derler ki; Caruso ölümünden bir gün önce yani 1 Ağustos 1921 gecesi, Napoli'de Sorrento Koyu’ndaki Vesuvio Otel'de kalırken otelin hemen yakınlarındaki kayalıklara gider. (Şarkıya göre eski bir terasa) Orada denize, geceye, balıkçılara ve unutamadığı aşkına son şarkısını söyler... 

İşte Lucio Dalla’nın “Caruso”su o şarkıdır...

1 Ağustos gecesi balıkçıların, gecenin ve denizin dinlediği, Caruso’nun son gecesini anlatan ve dünyanın en sevilen opera parçalarından biri olan o şarkı...

Lucio Dalla’nın Erico Caruso’ya atfettiği bu muhteşem şarkıyı, Luciano Pavarotti, Andrea Bocelli, Lara Fabian, Julio Iglesias, Celine Dion, Nana Mouskouri, Mireille Mathieu gibi birçok ünlü isim de seslendirdi. 

Hatta kimin daha güzel, daha içten söylediği insanlar arasında hala bir tartışma konusudur. Biz de bu tartışmaya ucundan girip, aşağıda olabildiğince farklı yorumları size dinletmeye çalışacağız.


*   *   *

Şarkıda bahsedilen genç kızın kim olduğu ise hala gizemini koruyan bir konu…

Bahsi geçen kız, Caruso’nun son eşi Dorothy mi, büyük aşkı Ada mı, yoksa kızı Gloria mı; bilinmiyor. Ancak şarkıda bir kadına duyulan aşkı anlatmak için kullanılan “ti amo” yerine çocuklar ya da genç yaştaki kızlar için kullanılan “ti voglio bene” kelimesi kullanıldığı için, kızını kast etme olasılığının daha yüksek olduğu düşünülüyor.

Bazılarına göre şarkıda veda edilen kız; aslında hayatın ta kendisi.

Bazılarına göre ise, Caruso’nun son gecesinde deniz kıyısında gördüğünü sandığı denizkızı...


Burası denizin parladığı ve rüzgarın sert estiği yer

Surriento körfezinde yaşlı bir terasın üstünde

bir adam genç bir kızı kucaklıyor

ve ardından bağırıyor.

Sonra boğazını temizliyor ve şarkı başlıyor.


Seni çok seviyorum

Çok ama çok seviyorum, biliyorsun.

Bu bir bağ şimdi

Biliyorsun, damarlardaki kanı eriten.


Denizin ortasındaki ışıkları gördü

Amerika’daki akşamları düşündü

Fakat onlar sadece balıkçı teknelerinin lambaları

ve uyanan pervanelerin beyazıydı

Müzikteki acıyı hissetti

piyanonun başından kalktı

Bir buluttan süzülen ayı görünce

ölüm daha tatlı geldi

Genç kızın gözlerini gördü

ki bu gözler deniz kadar yeşildi.

Sonra aniden bir damla gözyaşı döküldü

ve adam boğulduğunu düşündü


Liriğin gücü

Her dramın yalan olduğu

Biraz makyajla ve taklitle

Bir başkası olabildiğin yer

Fakat iki göz sana bakıyor

Oldukça yakın ve gerçek

Sana bütün kelimeleri unutturuyor

düşüncelerini karıştırıyor.


Ve böylece her şey önemsiz bir hale geliyor

Amerika’da ki geceler bile

Ve ardına bakıyor, hayatını görüyorsun

Pervanelerin uyanışı gibi

Ah evet, hayat bitiyor

Fakat o artık bunu daha fazla düşünmüyor

Zaten kendini oldukça mutlu hissediyor

Ve tekrar şarkısını söylemeye başlıyor.


Seni çok seviyorum

Çok ama çok seviyorum, biliyorsun

Bu bir bağ artık

Biliyorsun, damarlardaki kanı eriten.




Caruso VOL.01 – Lucio Dalla - Caruso (Video Live)

https://www.youtube.com/watch?v=I84FCXqA1Vk



Caruso VOL.02 – Lucio Dalla - Caruso (Videoclip)

https://www.youtube.com/watch?v=JqtSuL3H2xs



Caruso VOL.03 – Luciano Pavarotti & Lucio Dalla - Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=IxeL8wpyy2w



Caruso VOL.04 – Luciano Pavarotti Caruso (HD)

https://www.youtube.com/watch?v=iJFI53qZ7xY



Caruso VOL.05 – Andrea Bocelli - Caruso - Live From Piazza Dei Cavalieri, Italy / 1997

https://www.youtube.com/watch?v=6iBjxRy8acQ



Caruso VOL.06 – Lara Fabian - Caruso ( Lyrics )

https://www.youtube.com/watch?v=k62uNTaP5WI



Caruso VOL.07 – LARA FABIAN & BOGDAN MIHAI – CARUSO

https://www.youtube.com/watch?v=or5GW1vzc1o


Caruso VOL.08 – Celine Dion & Florent Pagny – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=e_lB33XWisM



Caruso VOL.09 – Neal Schon – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=3I-ejHvZRjE



Caruso VOL.10 – CRACIUN, Maria Cristina, Caruso, 11 old Age

https://www.youtube.com/watch?v=tC25GueeIhM



Caruso VOL.11 – Nana Mouskouri: Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=agc_ne6-90Q



Caruso VOL.12 – Il Divo Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=bOKi0inHsiI



Caruso VOL.13 – Jonathan Antoine – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=tlF-wFrukEU



Caruso VOL.14 – Julio Iglesias – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=X9LcB8o17so



Caruso VOL.15 – Josh Groban – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=O1-6wEvXKhY



Caruso VOL.16 – Mireille Mathieu – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=Rgr3Oz4znuk



Caruso VOL.17 – Montserrat Caballé & Nicolai Baskov – Caruso

https://www.youtube.com/watch?v=G8nqm5eIiKo



Caruso VOL.18 – Juriul X Factor, în lacrimi! Super 4 cântă Caruso - Lucio Dalla

https://www.youtube.com/watch?v=IyqPvdQvEIc






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar