KARADENİZ 

Bir “Seyr-i Türkiye” Denemesi


“Hocam” demekten hep gurur duyduğum Bülent Çaplı, 2006 yılının Mayıs ayında aradığında Denizli’de idik.. 

Celal Abi (Kazdağlı) doğduğu şehre bir televizyon kurmak için giderken bizi de yanında götürmüştü. Bir yandan çok keyifli bir süreçti. Öte yandan oğlumuz Ada Arat yeni doğmuştu ve iki şehirli bir hayatın zorlukları ile baş etmeye çalışıyorduk.

Çaplı, takvimlerin 1926 yılı yaprağında kalmış Karadeniz isimli bir geminin öyküsünün anlatılacağı bir belgeselde bizimle çalışmak istediğini söyledi. 

O döneme kadar cumhuriyet tarihi ve Atatürk ile ilgili çok sayıda belgesel hazırlamıştık ama bu geminin öyküsünü ilk kez duyuyorduk.



Ekip büyük oranda toparlanmıştı: Karadeniz gemisinin hikayesine, Hollanda gazete arşivlerinde başka bir konuyu araştırırken tesadüf eden projenin fikir öncüsü Eray Ergeç, ilk araştırmaları yapan Nedim Olgun, Müge Demir ve projeyi hayata geçirmek için büyük çaba harcayan yapımcı ve genel koordinatör Gülay Orhan ekibin Hollanda ayağını oluşturuyordu. 

Bir orkestra şefi gibi tüm ekibi çekip çeviren Bülent Çaplı, Bülent Özkam ve Selma Aslantaş ise Ankara ayağı idi. 

Belgeselin müziklerini, daha önce İsmet Paşa belgeselinde birlikte çalıştığımız ve muhteşem iş çıkaran Emre Irmak İstanbul’dan yapacaktı.

Biz de; metin yazarı Tannur Arat, animasyonları yapan Kapo, yapım ekibini oluşturan Semra Melez, Mete Demir ve belgeselin yönetmenliğini üstlenecek ben, henüz 7-8 aylık olan Ada Arat ile birlikte ekibin Denizli ayağını oluşturacaktık.


Ada Arat çok küçüktü ve bizim onu bırakabileceğimiz kimse yoktu. O yüzden kurgu sırasında, masanın hemen yanında Ada için yere serdiğimiz örtü üzerinde debelenen bir çocuk pek de havalı bir görünüm vermiyordu.. Ya da Ankara toplantıları sırasında, belgesel üzerine çok ciddi konular konuşulurken, Ada’nın fırlattığı bir lego parçası masanın üzerinden geçebiliyor, daha da kötüsü birine isabet edebiliyordu..

Bu belgesel sonrasında küçük bir kaçamağı gelenek haline dönüştürdük; hazırladığımız bütün işlerin finalinde Ada Arat’a teşekkür etmek... Ona çektirdiklerimiz ve ondan çaldığımız oyun zamanlarını belgesellere harcadığımız için..

Bütün o karmaşaya, bölünmüş gibi görünen ekibe, havada uçuşan oyuncaklara rağmen çok keyifli bir belgesel süreciydi. 4 ayrı şehirde, büyük bir ekibin hazırladığı 58 dakikalık belgesel tamamlandığında işi tamamlamış olmanın mutluluğunu yaşıyorduk.  Ama öte yandan her işte olduğu gibi “bir şeylerin eksik kaldığı” hissini de bir türlü içimizden atamıyorduk. 

Belgeselin galası, sinemanın mabetlerinden Emek Sineması’nda yapıldı. Sinema ve sanat dünyasından birçok seçkin davetli ilk izlemeyi yapacaktı. O kadar heyecanlıydık ki konuklara ikram edilen yemek ve içecekten tadamadık bile. Salona geçip ışıklar kapatıldığında ve jenerik dönmeye başladığında en arkada oturup, konukların tepkilerini ölçmeye çalışıyorduk. 

Şimdi söylerken utanıyorum ama ikramlardan hiç tadamadığımız ve karnımızın gurultusu filmin seslerini bastırmaya başladığında Çaplı “haydi gidip bir şeyler atıştıralım” dedi. Böyle galalara çok alışık olduğumuzdan değil, böyle bir anda karar verip kaçabilmenin heyecanı ile koştur koştur Çiçek Pasajı’na gidip birer bira içtik ve midye tava yedik. Benim için bu belgesele dair en unutulmaz anlardan biridir o buz gibi biranın bütün yorgunluğu ve heyacanı bir anda gidermesinin hazzı... Yine koştur koştur gelip filmin finaline yetiştik.

Seyr-i Türkiye finalindeki alkışlar bütün o “bir şeylerin eksik kaldığı hissi”ni alıp götürdü. Sonrasında belgesel önce NTV’de yayınlandı. Sonra televizyon gösterimleri ile yurt içi ve dışında birçok salonda izleyici ile buluştu. Belgeselin yayınından sonra Karadeniz Gemisi ile ilgili birçok araştırma ve doktora çalışması yapıldı. Ve hatta belgesel içinde bilgiler kullanılarak bir reklam filmi çekildi.



Şimdi o belgeselin Tannur Arat’ın oya gibi işlediği metninden kimi bölümleri paylaşmak istiyorum:

*     *     *

Bozkırın ortasında bir avuç inançlı insan bir halkın üzerini örten kara toprağı silkelemek için çırpınıyordu.

Yeni bir sayfa açılıyordu; ülkenin kara çarşaflara sokulan kadınları için. 

Yeni bir sayfa açılıyordu; yüzlerce yıldır ilkel koşullarda kara sabanların altında işlenen topraklar için. 

Yeni ve bembeyaz bir sayfa açılıyordu...

Yeni ufuklara açılan bir ülkenin gerçekleştirdiği devrimi, dünyaya anlatma görevi adı gibi “kara” bir gemiye verildi.

İşte bu belgesel, adına inat beyaza boyanan “Karadeniz” gemisinin, gencecik bir cumhuriyeti dünyaya tanıtma çabasını anlatır. 




                                                                   KARADENİZ

                                                                 “Seyr-i Türkiye”


19 Mart 1925

Ankara – Büyük Millet Meclisi

“Bir seyyar sergi teşkilini düşündüm...”

Ali Cenani Bey - Ticaret Vekili 

Meclis Görüşmeleri 

“Paşa hazretlerinin gündemden çıkarılmasından üzüntü duydukları ticaret sergisi için ben başka birşey düşünüyorum. Hükümetçe açılacak sergi masrafı olarak konulan on beş bin lira bendenize hiç göründü. On beş bin lira ile bir pavyon bile yapılamaz. Memleketimizin mallarını gösterecek bir ticaret sergisi yapmak lazım geliyorsa, 3-4 yüz bin, belki bir milyon lira masrafa ihtiyaç vardır. Bir ticaret sergisi meydana getirmek kolay bir şey değildir. Bunun yerine bir seyyar sergi teşkilini düşündüm. Bendeniz düşünüyorum ki, Seyr-i Sefain’den bir vapur alalım. Mesela Karadeniz Vapuru’nu...” 


Ali Cenani Bey’in kürsüden yaptığı bu konuşma, Meclis’teki seyyar sergi tartışmalarının iyice alevlenmesine neden oldu. Telaffuz edilen rakamlar savaştan yeni çıkmış, ekonomik sıkıntılarını aşmaya çalışan yeni bir devlet için oldukça fazlaydı. Ticaret Vekili Ali Cenani Bey’in bu sorunun aşılması için de bir fikri vardı. Seyahate katılacak tüccarlardan, ürünlerinin sergilenmesi karşılığında birşey talep edilmeyecekti ama kalacakları kamaraların ücretini ödeyeceklerdi. Ali Cenani Bey, gemide sergilenecek tekel ürünlerinin de satışa sunulmasını istiyordu. Böylece 100 bin paket sigaradan 10-15 bin lira gelir sağlanmasını umuyordu. 


Meclis o gün, bu organizasyon için bütçeden 100 bin lira ayrılmasına karar verdi. İstanbul Ticaret Odası da sergiye 500 bin lira katkıda bulunacaktı. Artık Seyyar Sergi için hazırlıklar başlayabilirdi.


Mart 1926

İstanbul – Haliç

“Hazırlık başlıyor...”


Mart ayı ortalarında Seyyar Sergi’ye ev sahipliği yapacak Karadeniz gemisi Haliç Tersanesi’ne çekildi. Seyr-i Sefain’in en yeni ve en gözde gemisi Karadeniz, Avrupa sularında genç cumhuriyeti temsil edecek bir sergi vapuruna dönüştürülecekti. Ve bu dönüşümün mimarları Asım Bey ile Naci Bey olacaktı. Onların çizimleriyle Haliç Tersanesi’nde bir gemi baştan yaratılacaktı.


Gemide, ürünlerin sergileneceği ve satılacağı iki ayrı salon düzenlendi. Salonlar halıyla kaplandı, tavanlar alçı oymalarla süslendi. Sergilenen ürünlerin ışıklandırılması için özel elektrik tesisatı döşendi. Gemi ambarının basık ve kirli görünümünden eser kalmamıştı. 

Bu salonlarda tütünden Kütahya çinilerine, Hacı Bekir lokumlarından madenlere, hububattan Bursa ve Hereke kumaşlarına, kehribardan Beykoz Fabrikası mallarına kadar Türkiye’den pek çok ürün Avrupalıların karşısına çıkacaktı.


Sergilenen ürünlerin üzerine dört lisanda bilgi veren etiketler yerleştirildi.

Geminin her yanı, Sanayi-i Nefise Mektebi öğrencilerinin yaptığı resim, heykel ve biblolarla donatıldı. Ve ünlü ressam Çallı İbrahim’e, sergi salonunun en gözde yerine asılmak üzere Mustafa Kemal’in yağlıboya bir tablosu yaptırıldı.


Ortaya atılan fikirlerden biri de başkent Ankara’nın simgesi tiftik keçisinin dünyaya tanıtılmasıydı. Ancak canlı bir hayvanın gemide bulunması fikri çok da sıcak karşılanmadı. Ve nihayet tiftik keçilerinin, doldurulmuş olarak gösterilmesine karar verildi. 


Tüm bu hazırlıklar sürerken adı gibi kara “Karadeniz Gemisi” iki kat beyaza boyandı. 

Şimdi sıra, gemiyi cümle alemin seyrine sunacak, kaptan ve ekibinin seçimine gelmişti. Bu uzun ve zor yolculuk için tecrübeli bir isim seçildi; Lütfi Kaptan... Atlantik’i geçen ilk yolcu gemisi Gülcemal’in süvarisi olarak denizcilik tarihine adını yazdırmış Lütfi Kaptan... Gemisinin dümeni başında aşkla gülümseyen, elinden kemanını düşürmeyen, uzak denizlere aşina Lütfi Kaptan, bu gemi için en uygun isimdi.




Mayıs 1926

İstanbul – Galata

“Kayıtlar buradan...”


Haliç’te Karadeniz Gemisi’ne son rötuşlar yapılırken, biraz ileride Galata’daki büroda sergi organizasyonundan sorumlu heyet, hummalı bir çalışma sürdürüyordu. Bu heyeti oluşturan isimlere titizlikle karar verilmişti...

Liman İşletmeleri Genel Müdürü Raufi Manyasizade sergi başkanı, İstanbul Ticaret Odası’ndan Galip Bey istihbarat müdürü, Pertev Paşa coğrafya encümen başkanı, Kemalettin Bey Anadolu Ajansı temsilcisi, Avrupa’da eğitim görmüş, 7 dil bilen Samiye Hanım protokol müdüresi olarak görevlendirildi. Gemide Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni temsilen milletvekilleri bulunacaktı. İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Bey’in şefliğindeki 47 kişilik Riyaseti Cumhur Orkestrası da Karadeniz Gemisi’ndeydi. Tercümanlık görevi ise Robert Koleji’nden seçilen öğrencilere verildi. 


Büroda, ilk iş olarak Seyyar Sergi’nin alamet-i farikası olacak bir logo hazırlandı. Logoda, ticaret tanrısı Hermes, elinde büyülü asası yerine Seyr-i Sefain İdaresi’nin amblemini taşıyor ve İstanbul’dan uzaklaşan Karadeniz Gemisi’nin önünde yürüyordu. Antetli kağıtlar, zarflar, afiş ve broşürler hazırlandı, yemek menülerinin üstüne logo işlendi, hatıra pulları bastırıldı.


Tüm bu hazırlıklar sonrasında Karaköy İskelesi’ne çekilen Karadeniz Gemisi, İstanbul’un ilgi odağı oldu. Herkes ‘Seyyar Sergi’yi konuşuyordu.

Gemide ürünlerinin sergilenmesini isteyen tüccarlar, Galata’daki büroya gelerek bizzat sergi komitesi başkanı Raufi Manyasi Bey’den serginin amacı, hangi ülkelere gidileceği ve katılım koşulları hakkında bilgi alıyordu.

Karadeniz Gemisi’nin yolcuları sadece tüccarlar ve Türk ürünleri olmayacaktı. Geminin önemli bir misyonu vardı; bir imparatorluğun külleri üzerinde yükselmiş, yüzünü modern dünyaya dönmüş genç bir cumhuriyeti Avrupa’ya tanıtmak... Bu kutsal bir görev olarak görüldüğünden, Karadeniz Gemisi’nin siması olacak isimler büyük önem taşıyordu.  

Geziye katılacakların isimleri alt alta sıralandığında, genç Cumhuriyetin Batılı yüzü gözler önüne seriliyordu.  

Daha sonra ilk kadın milletvekili olacak Mebrure Hanım, ilk kadın heykeltraşlardan Nermin Faruki Hanım, Celal Bayar’ın oğlu Refii Bey, Vakit gazetesi yazarı Vala Nurettin, sanat tarihçisi Celal Esat Bey gibi İstanbul’un tanınmış birçok siması Karadeniz’in yolcuları arasındaydı.


Hazırlıklar hem yerli hem de yabancı basın tarafından adım adım takip ediliyordu. Ve basından kimi isimler, seyyar sergiye oldukça sert eleştirilerde bulunuyordu. Akşam Gazetesinin başyazarı Necmettin Bey köşesinde sergiyi yerden yere vuruyordu.


AKŞAM GAZETESİ – 13 Haziran 1926

“İŞTE GİDİYOR” 

“Bu sergiye harcanan paraya acıyoruz. Acıdığımız, yandığımız şey, taa vapurdan içindeki eşyaya kadar herkesi kendimize güldürecek olması. Maksat propaganda ise vapurun içine takunya ve nargile yerine Milli Futbol Takımı’nı bindirip Avrupa limanlarını gezdirmek, Türkleri tanıtmak ve Türk namını yükseltmek için daha doğru bir vasıta olurdu...”


Karadeniz Gemisi, hareketinin gecikmesinden dolayı da eleştirilere maruz kalıyordu. Akbaba Dergisi’nde ‘bugün kalktı, yarın kalkıyor, öbür gün kalkacak’ başlığı altında yayınlanan karikatürde, bacasına leyleğin tünediği gemi, bir salyangoz tarafından çekilirken gösteriliyordu.

Nihayet beklenen gün geldi. Karadeniz Gemisi’ndeki 285 kişi, 3 ay sürecek Avrupa yolculuğuna, Galata Rıhtımı’nı dolduran büyük bir kalabalık tarafından gözyaşlarıyla uğurlandı.  


*     *     *


12 Haziran 1926

İstanbul-Galata

“Hareket vakti...”



SEYİR DEFTERİ

“Seyyar sergiyi taşıyan Karadeniz, gecenin efkârlarını toplayarak yatağından kalkan bir gelin gibi gizli heyecanlarla Galata Rıhtımı’ndan açıldığı vakit, yolcu edenlerle küpeştelerine dayanmış yüzlerce kolların sallandığı mendiller, çırpınıp duran martılar gibi mütemadiyen inip çıkıyordu. 

Pervanesi ağır ağır dönmeye, üstündeki Türk bayrağı boğazdan gelen rüzgârla dalgalanmaya başladı. 

O zaman kucağında vatanın evladını, eşyasını yabancı memleketlere taşıyan geminin gururuna tercüman olan kalın ve sürekli bir düdük sesi İstanbul semasına üç ay için allahaısmarladık diyordu.

Hareketimizden hemen önce, Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Mudanya’da sergiye şeref vereceklerini öğrendik. Bizim için asıl imtihan o olacak. 

Bütün ekip çok heyecanlı...” 


Gemidekilerin heyecanı, Söğütlü yatının küpeştesinden mendil sallayarak gemiyi selamlayan Mustafa Kemal’i görünce daha da arttı. Seyyar sergi fikrine başından beri destek veren Reis-i Cumhur için yeni ülkenin yüzü olacak bu gemi büyük önem taşıyordu. 

Ancak Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapuruyla ayrıldığından beri İstanbul’a ayak basmamıştı. O yüzden, büyük emeklerle hazırlanan seyyar sergi gemisi Gazi’nin huzuruna Mudanya’da çıktı. 

Yatından Karadeniz Gemisi’ne geçen Gazi Paşa, hazırlanan salonları hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan dolaştı. Sergilenen ürünler, uğranılacak limanlar, konuk edilecek misafirlere yapılacak ikramlar ve merasimler hakkında bilgi aldı. 

Ve o günkü hislerini geminin hatıra defterine yazdı…

Karadeniz, ilk zorlu sınavını başarıyla vermişti. Ve bu başarının keyfi, geminin güvertesinde içilen kahveyle çıkarıldı. Çok geçmeden Heyet Başkanı Raufi Manyasi Bey’e bir kutlama da Başbakan İsmet Paşa’dan geldi. 


Karadeniz gemisi önemli konuğuyla Bandırma’ya doğru yol alırken, geminin mutfağında da tatlı bir telaş vardı. Dünyaya tattırılacak Türk yemekleri ilk olarak Mustafa Kemal’e sunuldu. Yemek masasında Gazi’ye, seyyar serginin fikir babası Ali Cenani Bey ve eşi ile protokol müdüresi Samiye Hanım eşlik etti. Akşama doğru Mustafa Kemal, memnun bir ifadeyle gemiden ayrıldı. 


Karadeniz’in de ülkeden ayrılma vakti gelmişti. 

Önlerinde uzanan uçsuz bucaksız ufukta onları, Türk gemilerinin hiç seyretmediği denizler, ilk kez demir atılacak limanlar, görülmedik ülkeler bekliyordu. Yapılan onca hazırlığa rağmen yolculuk boyunca kimi sıkıntılarla karşılaşacaklardı. Planlanan güzergah üzerinde bazı rotaların haritaları dahi yoktu. Seyyar sergi, bilinmezlerle dolu bir yolculuğa çıkıyordu.

Avrupa macerası başlıyordu.


*     *     *


1 Temmuz 1926

Le Havre – FRANSA

“Eyfel’den yükselen ezan sesi…”



SEYİR DEFTERİ

“İspanya’nın batı sahilini takiben yaklaşık 12 mil süratle Cebelitarık Boğazı’nı aştık. 

Barcelona’da yorulan ekip üyeleri ve konuklar zamanlarını dinlenerek, birbirleriyle renkli sohbetler ederek geçiriyordu. 

Atlantik seyahati iyi geçmişti. Deniz durgundu. Sanki Türk sergi gemisini incitmek istemeyen bir çekingenlikle, sema sukûnetini denize, deniz de güzelliğini Karadeniz Gemisi’ne vermişti.

İstanbul’dan yola çıktığımızdan bu yana 3 bin 800 mil yol almıştık.” 


Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin seyyar sergi gemisi, cumhuriyetin beşiği Fransa’daydı artık. Sabah saatlerinde Karadeniz Gemisi’ndekiler, limanda toplanmış kalabalığı görünce şaşırdı. Bekleyen bu kalabalık, Fransızların sergiye büyük ilgi gösterdiğinin bir kanıtıydı.

Karadeniz yolcuları gün boyunca sergiyi gezenlere ülkenin zenginliklerini gösteriyor, akşamları ise katıldıkları davetlerde genç cumhuriyetin modern yüzünü tanıtma misyonunu yerine getiriyordu. 

Le Havre Belediye arşivlerindeki belgelerden anlaşıldığı üzere, şampanyaların su gibi içildiği bu davetlerde, iki ülke arasında önemli bağlantılar kuruldu. Le Havre civarındaki ispirto fabrikalarında kullanılmak üzere yüz vagon Karadeniz mısırının yanı sıra Adana ve İzmir pamukları ile Virginia tütününe rakip Türk tütünü için alıcı bulundu.

Fransız gazetelerinin tamamında sergi haberleri ön sıralarda yer alıyordu. La Cloche adlı haftalık dergide ‘Bu Türk seyyar sergisi zamanımızın bir göstergesidir. İyi hatırlıyorsak, zamanında bir Fransız seyyar sergisi hazırlanacaktı. Bu proje ertelendi. Neden tekrar ele almıyoruz?’ yazıyordu.


Le Havre sokaklarını, Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nın 2 Temmuz günü, Salle de Feetes’te vereceği konserin afişleri doldurmuştu. Konserden elde edilecek gelir, yoksul Fransız çocukları için kullanılacaktı. Orkestranın repertuvarında en fazla ilgiyi, Asım Bey’in Mustafa Kemal’in emriyle Batı normlarına göre düzenlenmiş eseri Rast Peşrevi çekti.


Le Havre’da alkışlarla, övgüyle, ilgiyle karşılanan Karadeniz Gemisi, dönüş yolculuğunda tekrar uğrayacağı bu topraklarda yok sayılacaktı. Geç kalmış bir telgraf, Karadeniz Seyyar Sergisi’nin en kötü günlerini yaşamasına neden olacaktı. ‘Sakın Marsilya’ya girmeyin’ talimatı veren telgrafta, Fransızların gemiyi protesto edeceği haberi vardı. Ermenilerin de katılacağı bu protesto eylemine, geminin bombalanacağı söylentilerinin de eklenmesiyle, Marsilya durağı tam bir kabusa dönüşecekti. Karadeniz limana demir attığında ne marşlarla karşılanacak ne de bir tek kişi ziyaret edecekti. Kimse Marsilya’yla Le Havre’ın aynı topraklar üstünde olduğuna inanamayacaktı. Bu protestonun sebebi, o günlerde meydana gelen ve iki ülke arasında diplomatik krize yol açan bir gemi kazasıydı.  


Karadeniz Gemisi yolcuları, Marsilya’da başlarına geleceklerden habersiz, Le Havre’da başarıyla geçen günlerin ve Fransa’nın tadını çıkarıyorlardı. Osmanlı’dan bu yana, Türk aydınlarının adeta kabesi sayılan Fransa’nın başkenti Paris, Le Havre’a trenle üç saat mesafede idi. Ve Karadeniz yolcuları, bu kenti görmeden dönmek istemiyordu. Paris gezginleri arasında, geminin renkli simalarından Şeyh Ata Efendi de vardı. 


Ata Efendi, milli mücadelede İstanbul’dan kaçırılan silahların ve insanların önemli bir durağı olan Özbekler Tekkesi’nin şeyhiydi. Belki de bu yıllardan kalan bir duyguyla, eski düşman Fransa’nın ünlü Eyfel Kulesi’ne çıktı, elini kulağına götürdü ve ezan okumaya başladı. Modern yüzüyle Avrupa’yı etkilemeye çalışan genç Türkiye’nin eskiyi unutması kolay değildi.


Karadeniz’in bir sonraki durağa hareketi, beklenmedik bir konuk nedeniyle gecikti. Çürüksulu Belkıs Hanım, İsviçre’den telgraf çekerek, geziye katılmak üzere Le Havre’a geleceğini bildiriyordu. Son derece güzel ve etkileyici bir kadın olan Belkıs Hanım’ın gemiye gelmesiyle Karadeniz, aşklara gebe limandan demir aldı…


*     *     *


4 Temmuz 1926

Londra – İNGİLTERE

“Bir gün kapımıza geleceksiniz…”


SEYİR DEFTERİ

“Fransa’dan Londra’ya yolculuğumuz yaklaşık 12 saat sürecekti. Manş Denizi için La Havre’den seyir haritaları aldık, çünkü bu yol Avrupa’nın en işlek deniz yollarından biridir.

Bu arada Londra için gemide hummalı bir hazırlık vardı. Denizciliğin en önemli limanlarından biri olan bu liman için Karadeniz pırıl pırıl edildi.

Bu heyecan içinde üzerinde güneş batmayan ülkeye geldik. Times Nehri’ne girdiğimizde Londra’ya 60 millik bir yolumuz kalmıştı. Herkes, güverteye toplanıp, kıyıları izliyordu.”


4 yıl önce Lozan’da, Lord Curzon Türkiye’nin çıkarları için ayak direyen İsmet Paşa’ya “Bir gün kapımıza gelecek ve yardım isteyeceksiniz” demişti. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden Karadeniz Gemisi, Londra önlerindeydi... Ama yardım istemek için değil...

Karadeniz Gemisi, Türk Büyükelçiliği’nce önceden ayarlanan Greenwich Pier limanında durdu. Görkemli olması için büyük emek harcanan böylesi bir serginin, Londra’nın ücra bir köşesinde görücüye çıkacak olmasına, gemidekilerin canı sıkılmıştı. Ancak İngiliz yetkililerin sıcak karşılaması bu olumsuz havayı bir anda yok etti. 

Londralılar, bir Türk gazetecinin ‘Türkiye’nin Kasımpaşa’sı’ olarak tanımladığı rıhtımdaki yüzer sergiye sandallarla geldiler. Londra Osmanlı Bankası’nın Yönetim Kurulu Başkanı Lord Orange’ın davetlisi, yaklaşık 100 bankacı ise Karadeniz Gemisi’ne vapurla yanaştı. Katılım beklenenin üzerindeydi. Gemiyi 6 günde 25 bin kişi ziyaret etti.


Konuklara, Robert Koleji’nden öğrenciler tercümanlık yapıyordu. Londralılar, eve gelen bir misafir gibi ağırlanıyor, Türk kahvesinin yanında Hacı Bekir lokumu ve sigara ikram ediliyordu. Çanakkale Savaşı’ndan 11 yıl sonra iki ülke, bir beyaz geminin içinde birbirini daha yakından tanıyordu.

Gazetelerde geniş yer bulan sergi haberleri, İngilizlerin gemide olup bitenlerden etkilendiğini gösteriyordu. Daily Express gazetesinin uzun bir röportaj yaptığı Fehime Fevzi Hanım, yeni Türk kadınını anlattı. 


Seyyar serginin Londra macerası yolunda gidiyordu. Ancak sergilenen bir ürün, gemiyi yeni bir gümrük kriziyle karşı karşıya getirdi. Afyon, 1920 yılından bu yana İngiltere’de uyuşturucu olarak kabul ediliyordu. Tıbbi amaçla bile olsa bulundurulması suçtu. Gemide sergilenen afyondan dolayı, İngiliz gümrük memurları tüm ürünleri tek tek sayarak rapor tuttular. Türk Büyükelçiliği’ne hediye olarak getirilen halı bile gümrük engeline takıldı.

Londra sokaklarını dolaşmaya çıkan Karadeniz Gemisi yolcuları, bu tatsız olayı unutturacak hoş bir sürprizle karşılaştılar. Sinemalarda “Times Nehri’nde İstanbul Pazarı” başlıklı haber filmleri gösteriliyordu. Filmde, Karadeniz Gemisi’nin satış elemanlarından ‘Türkiye güzelleri’ olarak bahsediliyordu. Kameralar karşısında oldukça rahat davranan, Londralı kadınlara Türk motifli elbiseler giydiren bu güzellerden biri de Pertev Paşa’nın kızı Nevin Hanım’dı.


O gün 16 yaşında olan ve neşeyle poz veren Nevin Hanım, 78 yıl sonra bu filmi izledi.

Seyyar Sergi belgeseli için 2004 yılında röportaj yapılan ve filmde kendi görüntüleriyle karşılaştığında heyecandan yerinde duramayan Nevin Hanım, Karadeniz Gemisi’nin hayatta kalan tek yolcusuydu.

Ne yazık ki bu görüşmeden kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumdu. 


*     *     *


10 Temmuz 1926

Amsterdam – HOLLANDA

“Karadeniz doğduğu topraklarda …”


SEYİR DEFTERİ

“Biz denizcilerin bir limana ulaşması ve ayrılması arasındaki zaman uzun sürmez. Londra’da geçirdiğimiz altı günün sonunda, Baltık Denizi’ne ait bütün haritaları edinip yola koyulduk.

Mesafe kısaydı ama, gece yol alacağımız için haritalar üzerinde çalıştık.

Sabah saatlerinde, Yumudiyen Feneri’nin iki mil kadar açığında bir kılavuz tekne bize yanaştı. Karadeniz’e binen kılavuz kaptan, herkesin sabırsızlıkla bizi beklediğini söylediğinde, hepimiz heyecanlandık.”


Amsterdam bir yıldır Karadeniz’in yolunu gözlüyordu. Türkiye’de seyyar sergi fikrinin ortaya atılması ve yapılan tartışmalar Hollanda’da da yankı bulmuştu. Hollandalıların sergiye ilgi göstermesinin nedeni, Karadeniz’in iki yıl önce Willis adıyla bu sularda dolaşıyor olmasıydı. 120 metre boyundaki, 14 metre genişliğindeki Willis, 1905 yılında Hollanda’da inşa edilmişti. 130 kamaralı, buharlı bir yolcu gemisi olan Willis, 1924’te 35 bin İngiliz Paundu karşılığında Seyr-i Sefain’e satılmıştı.


Eski Willis yeni adıyla Karadeniz Gemisi, beyaza boyanmış gövdesiyle salına salına Amsterdam Limanı’na yanaşırken, bir gazete muhabiri heyecanını; “nihayet Karadeniz Gemisi’nin güvertesindeki hilali gördük” diye dile getiriyordu.

Bedia Hanım o günü, Resimli Gazete’de yayınlanan anılarında şu cümlelerle anlatır:



RESİMLİ GAZETE:

“Sabah saat 10.30’da Amsterdam Belediye Başkanı ve Liman Reisi sergiyi ziyarete geldiler. Sergi Reisimiz Rauf Beyefendi beni, ‘gazetecimiz’ diye takdim etti.

Sergide kendisine refakat etmemi rica eden Belediye Reisi’ne Türk kadınları hakkında veciz bir çok malumat verdim. Belediye Reisi’nin Türk kadınları hakkında pek efsanevi malumatı olduğundan ‘düşüncelerinde pek yanılmış olduğunu ve hiç bir zaman Türk kadınlarını böyle büyük nezaketli ve zarafetli olarak tasavvur edemediğini’ hayretle karışık bir eda ile itiraf etti.” 


Karadeniz’in Amsterdam’daki günleri oldukça renkli geçiyordu. Seyyar sergiye günde 5-6 bin ziyaretçi geliyordu. İlgi öylesine büyüktü ki o günlerde gazeteler, Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nın Amsterdam’ın en büyük parkı Vondel’de bir konser vereceğini duyuruyordu. Ertesi gün, konseri 8 bin kişinin izlediğini bildiren Hollanda gazetelerinin “Fesli adamlar Vondel Park’ta güzel bir konser verdi” diye haber yapmaları, heyette üzüntü yarattı. 


Türkiye’nin yeni imajını Avrupa’ya kanıtlamak gerçekten de zor olacaktı. Modern giysileri içindeki orkestra elemanlarına, fesli adamlar diyen Hollanda gazeteleri, bir yandan da güzel bir yaz havasında, özenle ışıklandırılmış geminin, ziyaretçilere hafızalardan silinmeyecek bir müzik ziyafeti çektiğini duyuruyor ve ardından da Türkiye’nin bu sergiyle birçok ülkeye örnek oluşturacağını yazıyordu.


“Kemal Paşa’nın saçları kısa kesilmiş kızları size bilgi veriyor” resim altıyla yayınlanan haber, tespih ve küçük el işi ürünler satan tezgahtaki kısa saçlı ama bıyıklı görevlilerin, gemide alay konusu olmasına neden oldu.


*     *     *


29 Temmuz 1926

Leningrad – SSCB

“Türkiye Karadeniz’i ayaklarınıza gönderdi …”


SEYİR DEFTERİ

“Rotamızı Leningrad’a çevirdik. ‘Türk Kaptanları Baltık Denizi’ni kaptansız geçemedi’ dedirtmemek için kılavuz kaptan almadan yola koyulduk. Haritalar masa üstüne yatırıldı. Bütün ekip haritanın başında çalışarak, Baltık’ı kılavuzsuz geçtik ve Leningrad önlerine geldik. Karadeniz, Leningrad limanının en gösterişli yerlerinden birine çekildi.

Hemen gemiye yüze yakın Sovyet yetkilisi bindi. Gemimizdeki fotoğraf makineleri bir kamaraya toplandı ve kapı mühürlendi. Telsiz dairesi kilitlendi. Kasamızdaki para sayılarak kayıt altına alındı. Gemi personelinin ve heyetin pasaportlarına el konuldu. Kentte dolaşırken kullanmak üzere birer kimlik verildi. Leningrad bizi çok da dostane karşılamadı.”


Sıkı denetim sadece gemidekilerle sınırlı değildi. Rus vatandaşları da izin belgesi olmadan gemiyi ziyaret edemeyecekti. Alınan tedbirlerin olağan uygulamalar olduğu kısa sürede anlaşıldı. Karadeniz Gemisi, yola çıktığı günden bu yana ilk defa liman ücreti ödemedi. 

Hem Sovyet yetkililer hem de halk, seyyar sergiye büyük ilgi gösterdi. Atlı polisler, meydanı dolduran kalabalığı kontrol altında tutmakta zorlandı. Sovyet yetkililerin bildirdiğine göre, sergiyi günde 9 bin kişi ziyaret etti.  


Leningrad Ticaret Odası, görkemiyle hayranlık uyandıran Otel Dirop’ta, seyyar sergi gemisini temsilen 150 kişilik bir heyet onuruna bir davet verdi. Sovyet yetkililerin, ellerinde votka kadehleriyle, ayakta, bir saati aşan nutuklarının ardından, Türk Büyükelçisi Galip Kemali Bey’in yaptığı konuşmayla yüz hatları yumuşadı.


“Vaktiyle Çarlık Rusyası, İstanbul’u alabilmek için Karadeniz’i baştan başa istilaya çalışmıştı. Halbuki şimdi ne Rusya’da Çar ne de bizde saltanat var. Çar’ın Karadeniz’e gelmesine mukabil, yeni Türkiye, Karadeniz’i ayaklarınıza kadar gönderdi.”

Artık, Karadeniz’i ülke topraklarına kavuşturacak dönüş yolculuğu başlıyordu.



Bir beyaz gemi ki, temsil ettiği ülkenin nişanelerini koynunda taşıyarak 86 gün boyunca Avrupa’da yol aldı.

Bir beyaz gemi ki, temsil ettiği cumhuriyet adına 12 ülkede 16 limana demir attı.

Bu beyaz gemi içindeki mütevazi ürünler, yeni kurulmuş bir cumhuriyetin kalkınması için Avrupa pazarlarında kendine bir yer aradı.

Bu beyaz gemi içindeki bir avuç insan, yeni kurulmuş bir cumhuriyetin aynası olmak için çabaladı.

O gemi ki, kimilerince yerden yere vuruldu.

Kimilerince göklere çıkarıldı.

Bazılarına göre yapılan onca emek, harcanan onca para heder oldu.

Bazılarına göreyse Avrupa’nın kafasındaki fesli, çarşaflı, bağnaz Türk imajı tarumar edildi.

O gemi ki, gittiği kimi ülkelerde izdihamla, kimilerindeyse ilgisizlikle karşılandı.

En itibarlı günlerini, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden seyyar sergiyi taşıdığı yıllarda yaşayan Karadeniz gemisi ne yazık ki kendi sularında unutuldu.

Ev sahipliği yaptığı seyyar sergi de aynı kaderi paylaştı.

Sergi, dönemin gazeteleri dışında tarih sayfalarında kendine geniş yer bulamadı. 

Yolcularının teker teker yitip gitmesiyle anılardan da silindi gitti.

Bugüne kadar, Karadeniz seyyar sergisinden pek çok kimsenin haberi bile olmadı.




YÖNETMEN

SONER SEVGİLİ



YAPIMCI VE GENEL KOORDİNATÖR

GÜLAY ORHAN


METİN YAZARI

TANNUR ARAT

NEDİM OLGUN


DANIŞMANLAR

PROF. DR. BÜLENT ÇAPLI

ÖĞR.GÖR. BÜLENT ÖZKAM


ARAŞTIRMA

NEDİM OLGUN

ERAY ERGEÇ

MÜGE DEMİR

AYTAÇ YILDIZ


MÜZİK

EMRE IRMAK


GRAFİK VE ANİMASYON

KAPO


YAPIM YARDIMCILARI

SELMA ASLANTAŞ

SEMRA MELEZ

METE DEMİR

YELDA KANAT


SESLENDİRME

ERDAL KÜÇÜKKÖMÜRCÜ

SEMİH KOŞAR

MURAT ATEŞ

GÜNAY GÜNAY


KURGU

SONER SEVGİLİ

METE DEMİR


KAMERA 

PİNO CORİN


ARŞİV

France Pathe

Moskow Film Archive

Goumont

ITN British Pathe

Dutch Film and Sound Archive


Maritime Museum and Municipality Museum

Amsterdam, Barcelona, Hamburg, Helsinki, Le Havre, 

Leningrad, Londen, Marseille, Rotterdam


National Archive

England, Finland, France, Germany, Netherlands,

Russia, Spain, Turkey, 


National Library

Ankara, Berlin, Helsinki, La Hague, Le Havre,

Londen, Madrid, Moskow, Paris


*     *     *


NOT: Belgeseli youtube üzerinden aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=TKPXyNuZjfo&t=143s



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar